YARGITAY KARARLARI

 

 

 

 

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/3-438 
KARAR NO : 2018/770

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 7. Tüketici Mahkemesi’nin davanın reddine dair verilen 26.02.2013 gün ve 2009/825 E.-2013/355 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 04.12.2013 gün ve 2013/14014 E., 2013/17190 K. sayılı kararı ile; 

(“…Davacı vekili dilekçesinde; B... sitesi 11.Cad. No:47/5 Yenimahalle/Ankara adresinde bulunan davalı aboneye ait doğalgaz sayacının 26.02.2003 tarihli tutanak ile başka bir adreste takılı olduğunun tespit edildiğini ve sayacın söküldüğünü, söz konusu tespit üzerine kaçak gazın kullanıldığı adreste oturan Ş... hakkında yapılan ceza yargılaması sırasında davalı F...'ın kaçak gaz bağlantısını kendisinin yaptığını beyan etmesi karşısında Ş...'ın beraatine karar verilmiş, davalı hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiğini belirterek, kaçak gaz kullanımı sabit olan davalıya söz konusu tüketim nedeniyle tahakkuk edilen 29.084,13 TL'nin haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı mirasçıları vekili savunmasında, müteveffa F...'ın ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun herkesçe bilindiğini ve bu durumun aşikar olduğunu, TMK'nun 605.maddesi gereğince itiraz yolu ile terekenin borca batık olduğunu bildirdiklerini, davalının hiç bir mal varlığının bulunmadığının belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı F...'ın ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olduğu, TMK 605/2 madde hüküm uyarınca murisin aczinin açıkça belli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 605.maddesi "B.Ret; I.Ret beyanı; l.Ret hakkı" başlığı ile düzenlenmiştir.

Birinci fıkrası "Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler, hükmünü ermektedir. Kayıtsız, şartsız red (hakiki red) olup, bu davada uygulama dışındadır.

İkinci fıkrası "Ölümü halinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır." hükmünü amirdir. Bu hüküm bir karinedir. Konumuzu veyadan önceki cümle ilgilendirmektedir. Türk Kanunu Medenisinin 545.maddesinin sadeleştirilmiş şekli aynen kaleme alınmıştır.

Bir çok yargı kararlarında ve ilmi görüşlerde bu red, hükmi red olarak isimlendirilmektedir. Türk Medeni Kanunu, "hakiki redde" süre ile kayıtlı ve mirasçıların tek taraflı irade açıklamasını öngördüğü halde, söz konusu "hükmi reddin" sonuç doğurması için herhangi bir irade açıklaması, ya da dava yolu öngörmemiştir. Öyle ki; reddin kendiliğinden oluştuğu kabul edilip, mirasın açılması ile kendiliğinden mirasçılara intikal edeceği (TMK.m.599) yönündeki kurala bir istisna getirilmiştir. Eğer mirasçı olabilecek kişi sarih irade beyanıyla, ya da Türk Medeni Kanunu'nun 610.maddesinin ikinci cümlesinde açıklanan davranışlarla mirası kabul etmiş ise, zaten yapılabilecek bir işlem kalmamıştır.

Mirası hükmen red etmiş sayılan kişi, tereke alacaklıları aleyhine husumet yönelterek bu dununun tespitini isteyebileceği gibi, bunu defi yolu ile de ileri sürebilir.

Somut olayda, mirasçılar defi yolunu tercih etmişlerdir. Açılan bu mirasbırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olduğunu dile getirmişlerdir. İşte bu halde mirasın reddedilmiş olduğunun kabulü gerekir." (HGK.nun 16.04.2008 tarih 2008/332-436 E.K.sayılı kararı)

Somut olayda; mahkemece, her ne kadar davacı vekilinin talebi doğrultusunda, davalının malvarlığına ilişkin ve terekenin borca batık olup olmadığı hususları bir takım yerlerden (banka, tapu vs.) sorulmuş ise de, yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Mahkemece, davalının ölüm tarihinde terekenin horca batık olup olmadığı ödemeden aczi ve malvarlığına ilişkin olarak, davalının ikamet ettiği ve nüfusa kayıtlı olduğu yerlerden de kapsamlı ve objektif bir şekilde (tapu sicil müdürlüklerinden, vergi dairelerinden, bankalardan, SGK (bağkur, SSK, emekli sandığı maaşlarının bulunup bulunmadığı), zabıta araştırması vs. yerlerden) araştırma yapılarak, hasıl olacak sonuç dairesinde, bir hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bozma nedenine göre, davacı vekilinin dava konusu alacağın hesaplanması hususundaki temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş. vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, doğalgaz abonesinin usulsüz kullanımı nedeni ile davacı kurumca tahakkuk ettirilen bedelin tahsili istemine ilişkindir.


Davacı vekili, abonenin doğalgaz sayacının takılı olması gereken adresten farklı bir adreste takılı olduğunun tespit edildiğini, kaçak gazın kullanıldığı adreste oturan kişi hakkında yapılan ceza yargılaması sırasında davalı F...’ın kaçak gaz bağlantısını kendisinin yaptığını beyan ettiğini belirterek, söz konusu tüketim nedeni ile tahakkuk ettirilen 29.084,13 TL’ nin haksız fiil tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Yargılama sırasında vefat eden davalı F... mirasçıları vekili, ölüm tarihinde terekenin borca batık olduğunun herkes tarafından bilindiğini ve bu durumun aşikâr olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK ) 605. maddesi gereğince itiraz yolu ile terekenin borca batık olduğunu bildirdiklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece F...’ın ölüm tarihi itibari ile terekenin borca batık olduğu, terekenin resmî tasfiyesine yönelik davacı tarafça açılan davanın süre yönünden reddine karar verildiği, TMK’nın 605/2 maddesi uyarınca murisin aczinin açıkça belli olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. 

Davacı Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş. vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece F... 'ın ölüm tarihi itibariyle terekenin borca batık olduğu, mahkemenin taleple bağlılık ve taraflarca hazırlanma ilkeleri uyarınca kendiliğinden araştırma yapmasının mümkün bulunmadığı, davacı tarafın talepleri doğrultusunda mal varlığı ile ilgili gerekli araştırmanın yapıldığı, buna rağmen herhangi bir mal varlığının bulunmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından F...’ın ölüm tarihi itibari ile terekesinin borca batık olup olmadığının kapsamlı bir şekilde araştırılması gerektiği ve davalı taraf lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği ileri sürülerek temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, F...’ın mal varlığının ve terekesinin borca batık olup olmadığının tespiti hususunda mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı, bozma kararında belirtilen kurum ve kuruluşlara yönelik yapılacak araştırmanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen taraflarca getirilme ve taleple bağlılık ilkelerine aykırılık oluşturup oluşturmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü yönünden konuya ilişkin yasal düzenlemeler irdelendikten sonra, mirasın hükmen reddi kavramı üzerinde durulması ve somut olayın usul hukuku bakımından değerlendirilmesinde fayda umulmaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesine göre, 

“ Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler.

 Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.”

Yasanın 606. maddesi, 

“ Miras, üç ay içinde reddolunabilir.

Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar.” düzenlemesini içermektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde taraflarca yerine getirilme prensibi öngörülmüş olup, burada;

“ (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. 

(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” ifadelerine yer verilmiştir.

Yasanın 26. maddesindeki taleple bağlılık ilkesi ise;

“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. 

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Öte yandan Kanunun 382. maddesinde çekişmesiz yargı işleri sıralanmış ve maddenin 2-c-7 bendinde “Terekenin yazımı işleminin sona erdiğinin mirasçılara bildirilmesi, mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili; mirasın reddinin, mirası reddeden kişiden sonra gelen mirasçılara bildirilmesi; mirasın reddi süresinin uzatılması” çekişmesiz yargı işi olarak nitelendirilmiştir.
Çekişmesiz yargı işlerinde yargılama usulünü düzenleyen 385. maddede; 

“ (1) Çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanır. 

(2) Çekişmesiz yargı işlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi geçerlidir.
(3) Mahkemeler dışındaki resmî makamlara bırakılan çekişmesiz yargı işlerinde uygulanacak usul, ilgili özel kanunlarında belirtilen hükümlere tabidir.” açıklamalarına yer vermiş iken, Yasanın 448. maddesinde bu kanun hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi mirasın hükmen ya da zımnen reddi olarak adlandırılan karine Türk Medeni Kanunu’ nun 605. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılmaktadır.

Zımni rette, yasa koyucu şu mantıktan hareket etmiştir: Ölenin pasifi aktifinden fazla ise, yaşam deneyimleri bu mirasın reddedileceğini gösterir.

Yasa koyucu zımni rette mirasçıları bir külfetten kurtarmıştır.

Buna rağmen, mirasçı, mirası kabul etmek istiyorsa edebilir. Terekede tasarruf işlemi yaparak kabul yönündeki iradesini ortaya koyabilir ( Kılıçoğlu, Ahmet M. : Miras Hukuku, Ankara 2006, s. 261).

“ Miras ölümle açıldığından terekenin borca batıklığının açıkça belli ve resmen tespit edilmiş olmasının da bu ana göre değerlendirilmesi gerekir. Yani, miras açıldığı anda, terekenin borca batık olduğunun miras bırakanın iflas etmesi, alacaklılarının hakkında aciz vesikası alması, miras bırakanın konkordato istemesi, alacaklıların yaptıkları icra takiplerinde haczedilecek mal bulamamaları vb. gibi sabit olması veya terekenin borca batık olmasının miras bırakanın yaşadığı aile ve iş çevresinde bilinebilir olmasıdır.

Hakiki redde, red süresi içinde mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğinin sulh hâkimine açıklanması ve reddin tescil ettirilmesi gerekmesine, bu konuda iş yapılmamasının veya suskun kalınmasının mirası kabul etmiş olunacağı kuralına karşın, terekenin borca batık olmasının herkesçe, mirasçılarca bilinmesi, bu konunun sabit olması hâlinde suskunluk, terekeye sahip çıkmama mirasın reddedildiği anlamına gelmektedir.

O hâlde, mirasın hükmen reddinde, reddin açıklanması hâkime tescil ettirilmesi gerekmediği gibi, bu konudaki irade açıklaması da bir süreye tabi değildir. Ancak mirasçı yasal üç aylık süre içinde terekenin borca batık olduğunu ileri sürerek mirası kayıtsız şartsız reddettiğinin tesbit ve tescilini de isteyebilir. Buna engel bir kural yoktur.

Tekrar mirasın hükmî reddi konusuna dönecek olursak, mirasın hükmen reddinde mirasçının red iradesini açıklama zorunluluğu yoktur. Mirasçı alacaklılara karşı bir süreye bağlı kalmaksızın terekenin borca batık oldu tesbitini açacağı bir dava ile isteyebilir. Hükmen red adından da anlaşıldığı gibi ancak alacaklılara karşı açılacak bir dava ile tesbit edilebilir. İtiraz veya savunma yolu ile de ileri sürülebilecektir ” ( Özuğur, A.İ. : Türk Medeni Kanunundan Önce ve Sonra Miras Hukuku, Cilt I,Ankara 2016, s.345,346). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2008 tarih ve 2008/4-332 E., 2008/336 K. sayılı kararı da bu yöndedir.

Yine mirasın hükmen reddine karar verebilmek için mirasçı bu hakkın düşmesine neden olacak davranışlardan kaçınmış olması gerekir.

Hemen belirtmek gerekir ki, sosyal güvence Anayasal bir haktır. Bir kimsenin mirası reddetmesi, sosyal güvenliğinden yoksun olması sonucuna yol açmamalıdır. Bu nedenle dulluk, yetimlik aylığının bağlanması mirasın reddinden etkilenmez ( Kılıçoğlu, Ahmet M. : Miras Hukuku, Ankara 2006, s. 262).

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargılama devam ederken vefat eden davalı F...’ın mirasçıları vekili mirasın hükmen reddini itiraz yolu ile ileri sürmüştür.

Dava 01.02.2008 tarihinde açılmış olmakla birlikte, henüz tamamlanmamış bir işlem olduğundan HMK ile getirilen yeni usul kuralları derhal uygulanacaktır. 6100 sayılı HMK’ da mirasın reddi beyanının tespiti ve tescili çekişmesiz yargı işi olarak düzenlenmiştir. Çekişmesiz yargı işlerinde ise aksine bir hüküm bulunmadıkça resen araştırma ilkesi uygulanır. 

Kendiliğinden harekete geçme ilkesi esasen ceza yargılamasında ve medeni yargıda da çekişmesiz yargı alanında geçerlidir. Bu ilkenin uygulandığı davalarda hâkim, tarafların talepleriyle kural olarak bağlı değildir. Yine hâkim, tarafların ileri sürdükleri vakıalarla ve delillerle bağlı olmayıp kendisi de vakıaları araştırabilir, delilleri inceleyebilir; ayrıca iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağından söz edilemez. Çünkü bu yasak, kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda geçerli değildir (Kılıç H. : Açıklamalı-İçtihatlı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, C.I, Ankara 2011, s.728). 

Yine Türk Medeni Kanunu’nun 605. maddesine göre, ölüm tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi, açıkça belli veya tespit edilmiş ise ancak o zaman miras reddedilmiş sayılacaktır. Ödemeden aczin varlığı ise mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile mal varlığındaki aktif ve pasiflerin net bir şekilde ortaya konulması ile tespit edilebilecektir. Nitekim bu yasal karine mirasbıranın mal varlığındaki pasif fazlalığının herkes tarafından biliniyor olması nedeni ile yasal veya atanmış mirasçıların borca batık olan bu mirası kabul etmeyecekleri yönündeki inançtan kaynaklanmıştır. Bu nedenle de borca batıklık bir başka anlatımla ödemeden aciz durumunun da her türlü delille ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Mahkemece bir takım yerlere yazı yazılmış ise de, yapılan araştırmalar hüküm kurmaya elverişli nitelikte değildir. Böyle bir defi durumunda mahkemeye düşen iş, mirasbırakanın ölüm tarihindeki mal varlığının, terekesinin davalının ikamet ettiği ve nüfusa kayıtlı olduğu yerlerden kapsamlı ve objektif olarak araştırılması, tapu müdürlüklerinden, vergi dairelerinden, bankalardan, SGK Başkanlığı’ndan (Bağkur, SSK, Emekli Sandığı) maaşlarının bulunup bulunmadığının sorulması ve zabıta araştırması dâhil her türlü araştırma ile durumun teyid edilmesidir. Zira yapılacak olan bu araştırmalar hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün bir gereğidir.

Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ:
 Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine ve şekline göre davacı vekilinin yargılama gideri ve vekâlet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

Temyiz edentemyiz nedenlerini dilekçesinde göstermek zorundadır

15. Ceza Dairesi 2018/1011 E. , 2018/1374 K.

 

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık
HÜKÜM : Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin TCK'nın 158/1-l, 52/2, 52/4, 53, 58 maddeleri gereğince mahkumiyet, istinaf başvurusunun esastan reddine dair hüküm

Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi'nin kararı, sanık müdafi tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
5271 sayılı CMUK’nın 288. maddesinin ''Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.'', aynı Kanunun 294. maddesinin ''Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz sebebi ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabilir.'' ve aynı Kanunun 301. maddesinin''Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.'' şeklinde düzenlendiği de gözetilerek sanık müdafin temyiz isteminin sanığın suç işleme kastı ile hareket etmediğine, diğer sanık ... tarafından zararın giderilmesi, sanığın samimi beyanları nedeniyle sanık hakkında lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine yönelik temyizi üzerine yapılan incelemede;
Sanık ...'ın aynı eylem nedeniyle ayrı dava açılan ve hakkında mahkumiyet hükmü verilen ...'le birlikte hareket ederek, olay tarihinde, katılan ...'ı kullandığı cep telefonundan arayarak, kendisini Yenişehir Emniyet Müdürü olarak tanıtıp, katılanın eşinin kimlik bilgilerinin bir hırsızlık olayında kullanıldığını, bu şahısları yakalamak için kendilerine yardımcı olması gerektiğini söylediği, daha sonra evde bulunan altınları ve paraları eve gelecek polise teslim etmesini istediği, katılanın, sanıkların hileli anlatımlarından ikna olması neticesinde, evde bulunan çeşitli takıları ve parayı bir poşete koyup beklemeye başladığı, sanık ...'ın katılanın ikametine giderek 11.000 TL para ile iki adet 22 ayar burma bileziği alarak olay yerinden ayrılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia olunduğu olayda; Bölge Adliye Mahkemesi'nce, nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme ilişkin istinaf başvurusunun
esastan reddine dair verilen hükümde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla verilen karar hukuka uygun olduğundan, sanık müdafinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMUK’nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin ESASTAN REDDİNE, 27/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Eşinin Mesleğini Beğenmemek Boşanma Nedeni

2. Hukuk Dairesi         

2018/218 E.  ,  2018/1055 K.

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere Ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Mahkemece, boşanmaya neden olan olaylarda, davalı erkeğin davacı kadına nazaran daha ağır kusurlu olduğu kabul edilerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve davacı kadın lehine manevi tazminata hükmedilmiş ise de yapılan yargılama ve toplanan delillerden; davacı kadının eşinin kapıcı olmasından rahatsızlık duyarak eşini aşağıladığı ve müşterek konutu terk ettiği, kadına yüklenen diğer kusurlu davranışların ispatlanamadığı, davalı erkeğin ise eşine hakaret ettiği, velayete yönelik düzenlenen sosyal inceleme raporundaki müşterek çocuk beyanlarının ise hükme esas alınamayacağı anlaşılmaktadır. O halde, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Eşit kusurlu eş yararına manevi tazminat (TMK m. 174/2) hükmedilemez. Somut olayda kadın yararına Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi koşulları oluşmamıştır. Bu husus nazara alınmadan kusur durumunun hatalı belirlenmesi ve bu yanılgılı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.